Uygarlık Nedir, Nasıl Tanımlanır?
Kayseri’nin soğuk bir kış akşamı, penceremin kenarına vuran kar tanelerini izlerken, kafamda bir soru dönüp duruyordu: Uygarlık nedir? Ne kadar klişe bir soru, değil mi? Herkesin farklı bir cevabı vardır, ama ben tam olarak nasıl tanımlayacağımı bilemiyorum. Uygarlık hakkında düşündükçe, içimde bir şeylerin eksik olduğunu hissediyorum. Belki de bu yüzden bu yazıyı yazmaya karar verdim; belki de bir cevabı bulmak için.
Bir Gece, Bir Sohbet
Geceyi arkadaşım Serkan’la kafede geçirmeyi planlamıştık. Sadece çay içip sohbet edecektik, ama bir şekilde bu “sadece çay içme” durumu da farklı bir boyut aldı. O akşamki sohbetimizde, gözlerimin içine bakarak bana “Uygarlık nedir?” diye sordu. İnan bana, o kadar basit bir soru gibi görünüyordu ki, ilk başta gülüp geçmek istedim. Ama sonra fark ettim ki, gerçekten de bu soruya doğru bir cevap verememek beni oldukça zor durumda bırakmıştı.
Serkan, bana doğru bir şekilde baktı ve “Sence? Yani, bir şehri, bir insanı, bir toplumu uygarlık yapar ne?” dedi. Hemen aklımda beliriveren bir cümle vardı ama bir türlü dile getiremedim. Ne demekti “uygarlık”? Şu an Kayseri’nin kalabalık caddelerinde yürürken, kalabalık, gürültü, binalar, trafik ışıkları… bunlar mı uygarlık? O kadar çok “şey” var ki, her biri birer uygarlık parçası olabilir miydi?
O an, Serkan’ın bekleyen gözleriyle bakarken, gerçekten “yapabileceğim bir şey” bulamadım. Çünkü ben de henüz tam olarak anlamış değildim.
Buz Gibi Bir Akşam ve Soruya Dönüş
Dışarıda rüzgar iyice sertleşmişti. Serkan, kafede bahsettiği konuya geri döndü, ben ise düşüncelere daldım. O kadar basit bir soru ama bir o kadar da derin! İnsanlık tarihindeki en büyük medeniyetleri düşündüm; Roma, Mısır, Antik Yunan… Ama biz, burada Kayseri’de, günümüzün karmaşasında, bu “uygarlık” kavramını tam olarak neyle tanımlıyoruz? Gerçekten de, büyük şehirler ve mimariler bize uygarlık anlamına mı geliyor?
Serkan’ın sözleri birden kulağımda yankı yapmaya başladı: “Belki de uygarlık sadece ne kadar binalaştığınızla ilgili değil, aslında ne kadar birbirinize saygı gösterdiğinizle, nasıl bir insan olduğunuzla alakalıdır.”
O anda, içimde bir şeyler sarsıldı. Biraz hayal kırıklığı, biraz şaşkınlık. “Evet, belki de doğru,” dedim. Aslında, uygarlık dediğimiz şey, belki de bir yapıdan, bir şehirden ya da bir toplumdan değil, her şeyden önce insanın kendi içinde geliştirdiği değerlerden geliyor. Yani, bir insan ne kadar saygılı, ne kadar dürüst, ne kadar başkalarına değer veren bir bireyse, o kadar uygardır belki de. Şehirler, sistemler, binalar bu uygarlığın sadece dışavurumları olabilir. Ama asıl uygarlık, insanın içinde şekillenir.
O An Yavaşça Anladım
O akşam, aslında bu sorunun cevabını bulmak yerine, kendimi daha fazla kaybolmuş hissettim. Uygarlık, aslında sadece büyük yapılarla ya da dünyanın dört bir yanında kurduğumuz medeniyetlerle ilgili bir şey değildi. Bu, belki de kendini sürekli sorgulamak, geliştirmek ve başkalarına saygı duymakla ilgili bir durumdu. O an Serkan’ın söylediklerine bir şekilde katıldım, ama içimde hala bir boşluk vardı. Uygarlık bir “başarı” ya da “gelişmişlik” göstergesi olmaktan çıkıp, insanın kendine duyduğu saygı, başkalarına karşı empati ve etik değerlerle şekillenmeye başlamıştı.
Bunu kabul etmek zor olsa da, belki de uygarlığın en somut hali, yaşadığımız toplumda birbirimize gösterdiğimiz nazik, adil, samimi davranışlarla gizlidir. Gerçek uygarlık, belki de bu kadar basittir. Bunu anlamak için büyük filozofların sözlerine değil, kendi kalbimize bakmamız yeterli olabilir. Bu dünyada, sadece binalar, sistemler değil, insan olma halimiz de bizi uygarlığa götürür.
Kapanış: Bir Gün, Bir Sohbet
Kayseri’nin karla kaplanmış sokaklarında yürürken, ne kadar anlam yükleyebilirim ki? Ama o akşam Serkan’la konuştuklarım, biraz da olsa anlamaya başladım. Uygarlık, çok basit bir şey olabilir, aslında belki de her gün yanımızda, sıradan insanlarda. Birinin sana gülümsemesi, seni anlayan bir arkadaşın olması, birinin yardımına koşman… Bunlar belki de en gerçek uygarlık göstergeleridir.
O akşam, bir kafenin masasında, dostumla geçirdiğim o kısa anı düşündüm. Bazen, bu kadar karmaşık, hırslı ve telaşlı bir dünyada, en büyük uygarlık, basit insan olabilme cesaretinde saklıdır. Ve belki de, o soruyu sormak bile, en büyük uygarlık adımımdı.